Mustafa Kemal 10 Kasım 1938’de öldü; Atatürk sonsuza kadar yaşamak üzere doğdu
Dünya kamuoyunun Buda diye tanıdığı “Gotama Sakyamuni”nin yaşamını incelemiş ve “Tanrılaşan Prens: Buda” adlı biyografik romanını yazmıştım. (Roman Etkin Yayınevi tarafından yayınlanmıştı)
Şöyle bir gerçekle karşılaştım. İnsanlığın öğretileri ile tanıdığı ve gerçek adı Gotama Sakyamuni olan Buda, (M.Ö 563 – 483) yılları arasında yaşamıştır. Gotama Sakyamuni, bir kişidir, ama Buda bir düşünce ve öğretinin adıdır.
Buda Sanskrit dilinde “uyanmış, idrak etmiş, bilinçlenmiş” anlamındadır. Bu nedenle Buda, Ortalama yaşam süresi olan 80 yılın çok ötesinde düşünceleri ifade eden bir kavramdır.
Buda, tek kişi değil, sürekli doğan bir kavramı ifade eder.
Budist inanışa göre; Buda ölür ama Buda’nın öğretisi sonsuza kadar yaşar.

*
MUSTAFA KEMAL ÖLÜR; ATATÜRK YAŞAR
Mustafa Kemal ile Atatürk’ü birbirinden ayırmak gerekir. Mustafa Kemal bir kişidir, Atatürk ise bir düşünce ve anlayışın adıdır.
İnsan olan Mustafa Kemal, insana ait duygularla donanmıştır. Seven, nefret eden, doğru ya da yanlış yapan, evlenen, boşanan, koşan, gülen, ağlayan her neyse insana ait vasıfları taşıyan bir canlıdır. 1881 yılında doğmuş ve 1938 yılında ölmüştür.
Siyasal, kültürel ve ekonomik sistemin adı olan "Atatürk" ise 1881’den çok evvel doğmuş ve hala yaşamaktadır.
Atatürk, kendi anlayışını oluştururken, Anadolu coğrafyasında Pir Sultanların, Börklüce Mustafaların, Hacı Bektaşilerin, Namık Kemallerin, Mithat Paşaların, Ziya Paşaların, Tevfik Fikretlerin, Talat ve Enver Paşaların açtığı yolu tamamlamıştır. Yapısını onların düşünsel mimarisi üzerine kurmuştur. Atatürk, Anadolu aydınlarının mayasıyla yoğrulmuştur.
Mustafa Kemal’in kişi olarak öncesi ve sonrası yoktur; Ancak Atatürk’ün öncesi ve sonrası vardır.
Karanlıklara terk edilen, genelde Mezopotamya ve özelde Anadolu’nun aydınlanmasına katkı koyan herkes bir Atatürk’tür, Atatürkçüdür.
10 Kasım 1938 kişi olan Mustafa Kemal’in ölüm; anlayış olan Atatürk’ün ise yeniden doğuşudur.
Atatürk uyanış, bilinçlenme, idrak etme ve anlamanın bilinen adıdır.
Bu ad, bağımsızlığı, yurtta ve dünyada barışı, üretimi, üreten köylünün efendiliğini, laik eğitim sistemini kapsar.
Bu ad, özelleştirmeler ile halkın birikimlerinin talan edilmesine engeldir.
Yabancı devletlerle onurlu ittifakın adıdır Atatürk…

*
ATATÜRK KİMİNDİR?
Kabile devletlerinde bazı evrensel değerler yerelleştirilerek bir kişi ya da gruba mal edilir.
Örneğin, bugüne kadar örgütlü en büyük kabile devleti olan Suudi Arabistan’da din, bir ailenin tekelindedir.
Aynı aile, dini tekeline almakla, adalet, yargı, egemenlik, barış gibi kavramları da tekeline almıştır.
Öyle karanlık bir sistem ki, bir nebze ışığın girmesi için en küçük bir çatlak bile bırakılmaz. Kol, bacak ve baş kesmelerle, insanın yaşamı tutsak edilir. İşte bu kabile devletinde 2017 yıllarında daha yeni yeni kadınlara ehliyet hakkı tanınırken, Atatürk anlayışında olan devletlerde 1930’lu yıllardan itibaren kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiştir.
Atatürk, karanlığa karşı duruşun adıdır.
Kadın, çocuk, köylü, memur, üretici, işçi, tüccar ve sanayicinin ekonomik hak ve özgürlüklerini kullandığı sistemin adıdır.
Bu yönüyle Atatürk Evrensel aydınlanmayı benimseyen herkesindir.

ATATÜRK; KİMSEDEN ÇEKMEDİ ATATÜRKÇÜLERDEN ÇEKTİĞİ KADAR
Modern devletlerde anlayışlar kişi ve grupların tekelinde olamaz. Halkevlerinin ve ardından Köy Enstitülerinin kültürel aydınlanmaya katkı koyduğu yıllarda evrensel değerler halkın malıydı. İlk kez Demokrat Parti’nin oluşturulması ile birlikte bazı değerler bazı kişi, grup ve partilerin elindeymiş gibi işlem yapıldı.
Sanki milliyetçilik falanca parti, hak ve adalet filanca parti, din ise falanca cemaate aitmiş gibi bir çıkmaz yola girildi.
Türkiye’nin çıkarları odağında birleşen düşünceler, belirli kişi ve grupların çıkarına doğru işlemeye başladı.
Falanca partiden olanların dini imanı yerinde de filanca partiden olanlar kâfir… Böyle bir anlayış içerisinde maalesef, Atatürkçülerde hata yapmaya başladı.
KİMSENİN TEKELİNDE OLAMAZ
Nasıl ki, Milliyetçilik MHP’nin, Din Anlayışı AK Parti’nin tekelinde değilse, Atatürkçülük de CHP’nin tekelinde değildir. Olmamalı.
Milliyetçilik sadece MHP’nin elinde asla gelişemez kısırlaşır, Din, AK Parti’nin elinde işte tarihinde görülmedik bir biçimde öylesine bozulur. Atatürkçülük ise sadece CHP’nin elinde rozet Atatürkçülüğü olarak kalmaya mahkûm olur. (Altı Ok'un ilkelerinden beşini kıran CHP'nin Atatürkçülüğü bile tartışma konusudur.)
Yeryüzünde evrensel hiçbir düşünce, inanç ve sistem kişi ve grupların tekelinde olamaz. Eğer oluyorsa bu sadece ve sadece bir cemaat yapısıdır.
Atatürkçülüğün de bir cemaatçiliği vardır, milliyetçiliğin de dinin de…
Ve Atatürkçülüğü bir cemaat veya bir partinin tekeline almak ona yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Şu an yeni yeni fark edilmeye başlanmıştır k, Atatürkçülük, en fazla Atatürkçülüğe karşı olanlara lazımdır.
TÜRKİYE’DE İDRAK ETME SÜRECİ
Artık Türkiye bir uyanış sürecine girmiştir.
Kenan Evren, Atatürk diye diye, Atatürk’ün kurumlarını yıkmıştır. Atatürk’ten uzak, onu tanımayan ve tanımadığı halde düşman bir nesil yetişmeye başlamıştır. Ancak o nesil de Atatürkçüler gibi aynı coğrafyayı paylaşmakta, “Aynı yağmurda ıslanmakta, aynı pis kokudan rahatsız olmaya” başlamışlardır.
Bugün Atatürkçülük önce en fazla CHP’ye sonra da MHP ve AK Parti gibi partilere lazımdır. Atatürkçülük, Türkiye’de yaşayan bu ülkeyi vatan kabul eden, bu ülkede geleceği olduğunu düşünen ve bu ülkede gömülmeyi onur sayan herkese lazımdır.
Bugüne kadar körü körüne AB’nin peşine koşan, ABD veya İsrail’e koşulsuz bağlılığı müttefiklik olarak niteleyen bir anlayış Atatürkçü olamaz.


