Şu anda piyasa verileri güncelleniyor. Lütfen kısa bir süre sonra tekrar deneyiniz.

ÖNCE ÖĞRETMEN BOZULDU

öğretmen

 İkinci Dünya Savaşı arifesinde İspanya…

Faşist Franko yönetimine muhalif yurtsever bir öğretmen, idama mahkûm edilmişti. Sehpaya çıkarılır ve son isteği sorulur. O da:

“Bir yıl, sadece bir yıl bana İspanya’nın eğitim sistemini teslim edin, elli yıl bu ülkeye karanlığın gelmeyeceğini size garanti edeyim” der.

Bunu Bilen sadece ben değilim… Milli Eğitim Bakanlığı yapmış olan Hüseyin Çelik, görevi ardılına devrederken: “Milli Eğitimi otomatik pilota bağladım. Artık kim gelirse gelsin bir şey değiştiremez…” dedi. Tarihler Mayıs / 2009’u gösteriyordu.

Milli Eğitimin bağlandığı bu otomatik pilotun ne olduğu konusunda kamuoyunda ciddi bir tartışma yapılmadı.

Ben de anlamamıştım, bu otomatik pilot nedir?

Bugün hangi durumda olduğumuz, kast edilen otomatik pilot hakkında bize ipuçları vermektedir.

Okullarda, çözülemeyen disiplinsizlikler yaşanıyor.

Bugünkü dağınıklığı görünce ister istemez, kendi dönemimizdeki uygulamaları hatırlıyorum.

Teneffüslerde öğretmen odasına girmek ciddi bir görevdi. Koridorda bir öğretmen ile karşılaştığımızda neredeyse hazır ol vaziyetinde yanından geçip giderdik. Öğretmen odasına girdiğimiz zaman gördüğümüz şuydu:

Bir köşede öğretmenin başına üşüşmüş birkaç öğrenci derste anlamadıkları problemin çözümünü soruyor, onlar da problem çözüyor… Masada kitap ya da deftere eğilmiş bir öğretmen, çizelgelerle öğrencilere bir şeyler anlatıyor… Başında öğrenci olmayan öğretmenler, dergi veya kitap okumakla meşguldü… Öğretmenlerin konuştuğu konular dersler, bilim, sanat veya edebiyat konularıydı.

Şimdi öğretmen odasına girdiğiniz zaman, kredi kartları, arabanın modeli, cam balkon yapılıp yapılmadığı konuşuluyor. Çevrelerinde soran araştıran öğrenci yok…

Konuşanlar görürseniz o da ahlak kurallarının dışında:

“N’aber Hoca?” ardından selam niteliğinde laubali bir el işareti…

Bu ilişkiden ciddi bir eğitim çıkmaz.

Dönemimizde öğrenciye; gelecekte Türkiye’yi aydınlatacak milyonlarca meşaleden biri olarak bakılırdı. Şimdi onlar meşale değil; Müşteri…

Eğitim ve bilimin kalesi olan okullar ticarethaneye dönüşünce, gençliğin müşteriye dönmesi kaçınılmazdı…

VE TİCARET

Son zamanlarda sık sık şikâyetler duyuyorum… Sadece ilçemizden değil, ülkemin dört bir yanından…

Devlet okullarında öğretmen olanlar, çevrelerinde bulunan dershaneler ile irtibata geçiyor ve onlara öğrenci temin edip komisyon alıyor.

Hatta bazı öğretmenler, bunu da aşarak, dershanenin gizli bir hissedarı oluyor ve öğrencilerini bu dershaneye yönlendiriyor…

Doğru mu?

Bu bir iddia…

Bu iddiaları gündeme taşıyan Antalya Haber Takip Sitesi. Haber sitesinin Genel Yayın Yönetmeni Taner Şahin. Antalya ve Manavgat’ta yaptığı araştırmaların sonucunu kaleme aldı. İki gündür ortalık toz duman.

Öğretmenler telaşta… Milli Eğitim Müdürleri telaşta… Dershaneler telaşta…

Bu iddiaları kanıtlayacak olan ben değilim, Milli Eğitimin müfettişleri ne güne duruyor… Eğer kendileri de bu ticarethanenin gizli ortakları değilse?

Bu tür sonuçlar, geçmişte Hüseyin Çelik’in eğitimi nasıl bir otomatik pilota bağladığının cevabıdır.

Oturduğu yerden gurur duyuyor olmalı…

Arkadaşlar eğitim ciddi iştir.

Milli Eğitim camiası içerisinde, eli öpülesi saygın öğretmenler var… Biliyorum. Onlar, bu ülkenin temel taşlarıdır. Onları tenzih ediyorum.

Oktay Akbal, “Önce Ekmekler Bozuldu” diye bir kitap yazdı. Bence “Önce öğretmenler bozuldu”

Öğretmeni bozulmayan bir ülkede hiçbir şey bozulamaz.

 

Reklam

YORUM YAP

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.