Açıklamaların Adresi;
Sözen mi, CHP mi yoksa İlçe Örgütü mü?
Manavgat Belediye Başkanı Şükrü Sözen, bir gazetecinin resmi sosyal medya hesabından yaptığı, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek ve AKP milletvekilleri Tuba Vural Çokal ile İbrahim Aydın’ın da aralarında olduğu “memnuniyet anketinden” çıkan; “memnun değiliz” anket sonucuna çok büyük tepki gösterdi.
Sözen, şahsi resmi sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda; gazeteci için ağır ifadeler kullandı. Ben şahsen; Sözen’in cevap hakkını bu şekilde kullanmasını siyasi bir hata olarak değerlendiriyorum.
Sözen, bundan çok daha ağır eleştirilere maruz kaldığında dahi sükûnetini korumuş deneyimli bir siyasetçidir. Nasıl böyle bir gaflete düştü ya da düşürüldü anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Çünkü tanıdığımız bildiğimiz Sözen’in tavrı bu değil?
Sözen açıklamasında, kendinden emin bir şekilde dile getirdiği; “BİREYSEL SİYASİ BEKLENTİLERE HİZMET ETTİĞİNİ BİLDİĞİMİZ” cümlesinde geçen siyasi beklenti içende olan kişi ya da kişileri hedef almalıydı, gazeteciyi değil!
Gazetecinin görevi iktidarı denetlemek, kamu yöneticilerine de ayna tutmaktır! Yanlış gördüğü şeyi eleştirmek doğru olduğunu düşündüğü bir eylemi de desteklemektir.
AKP iktidarı Türkiye’nin tüm ayarlarını bozduğu için, artık hiç kimse eleştirilmek istenmiyor. Bu AKP’nin yarattığı bir kültürdür! AKP bu bağlamda tüm kişi ve kurumları kendisine benzetmeyi başarmıştır.
Bizler AKP’nin medyaya bakış ve anlayışından kurtulmaya çalışırken, aynı anlayışın bu kez farklı iktidar odaklarında yeşermeye başladığını görüyoruz. Doğrusu bu durum bir gazeteci olarak bizleri ürkütüyor.
Gazetecinin demokratik bir anketine “ karalama kampanyası yapılıyor” demek eleştiriye tahammülsüzlüğün göstergesidir.
Zira bir karalama kampanyası şayet söz konusu ise; bu kampanyanın düzenleyicileri deşifre edilmeli ve isimleri kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
Sokaktaki vatandaşın hizmet bağlamındaki memnuniyetsizliği genel anlamda bilgi sahibi olmamasındandır. Bilmeyen, araştırmayan insan doğası gereği duyduklarına inanır, bir süre sonra da bunun gerçekten de öyle olduğunu körü körüne savunur.
Şükrü Sözen söz verip de hayata geçiremediği projelerden en az Manavgat halkı kadar üzüntülüdür. Bazı projelerin neden yapılmadığını balık pazarının açılışında tek tek anlattı. Ama tek başına Sözen’in anlatması yetmiyor!
Pandemi, yangın, ekonomik koşulların oynaklığı, iş yapacak yüklenici firma bulunamaması, belediyenin tırpanlanan gelirleri, cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yayımlanan tasarruf genelgesi, bürokrasi, yatırım için müracaat edilen kredilerin bakanlıkların onayına takılması, iktidarın CHP’li belediyeler üzerindeki tahakkümü ve buna benzer birçok nedenden dolayı arzu edilen projelerin çoğunun hayata geçirilmemesini sadece Sözen’e yüklemek haksızlık olur.
Koltuk sahibi olmayan kişilerde de durum farklı değildir. Birine söz verip de yerine getiremediğiniz zaman söz verdiğiniz kişiden uzaklaşırsınız. Onu görmemek için yolunuzu değiştirirsiniz. Şükrü Sözen’in içinde bulunduğu en büyük handikap da bu. Sözen, Manavgat halkından uzaklaştı. Kendi iç dünyasına çekildi. Yaşadığı bu sıkıntılar halkıyla arasında derin uçurumlar açtı.
Bakmayın siz Sözen’in etrafındaki kuru kalabalık kadroya. Sözen’e “ağamsın, paşamsın” demekten öte meziyetleri olmayan, iş bilmez bu kalabalık kadro Sözen’i, yavaş yavaş uçurumun dibine çekmektedir.
Sözen gerek yatırımlar, gerek Manavgat’ın sorunlarını çözmek için bürokrasiyle cebelleşirken, başta CHP ilçe örgütü yöneticileri olmak üzere, belediye başkan yardımcıları, müdürler, birim amirleri halkın içinde olmalı ve merak edilenlere cevap veriyor olmalıydılar.
Sözen’in zaman bulamadığı halkla ilişkileri koordine edecek, başkanın selamını götürüp Manavgatlının dertlerini dinleyecek, çözümüne yardımcı olacak, başkanın elini rahatlatacak, CHP ilçe yöneticilerini ara ki bulasın!…
CHP ilçe örgütü yöneticileri şayet sahada olsaydı; ne bu anketi yapmaya ihtiyaç duyulurdu ne de çıkan sonuç bu denli tartışılırdı.
Sıradan bir sosyal medya kullanıcısının bile rahatça yapabileceği bir ankete her iki tarafında takipçilerinin gösterdiği tepki anlamsız ve faydasız sürtüşmelere yol açarken, Manavgat’ın asıl sorunlarından uzaklaştığımızı, siyaseti kısırlaştırdığımızın acaba farkında mıyız?
Her iki tarafın açıklamalarının altındaki yorumları tek tek okudum. İçim acıdı. Üzüldüm. Biz ne zamandan beri aynı gökyüzü altında bir birimize kin ve nefret besler olduk?
Hangi partiden olursa olsun iktidarın; “ya taraf olursun ya da bertaraf olursun” sözüne Manavgatlı olarak hep birlikte karşı çıkmadık mı? Eleştirmedik mi?
AKP’nin ayrıştırıcı, ötekileştirici ve öteleyici politikalarının uygulayıcısı ve esiri olmak bizlere, Manavgatlılara yakışıyor mu?
Ünlü düşünür Voltaire’nin sözü hepimizin kulağına küpe olmalı:
“Fikirlerinize Katılmıyorum Ama Fikirlerinizi İfade Edebilmeniz İçin Canımı Bile Veririm”