Şu anda piyasa verileri güncelleniyor. Lütfen kısa bir süre sonra tekrar deneyiniz.

Ebeveynliğin özgürlükle imtihanı

bagimli-ebeveyn-cocugun-tum-yasamini-etkiliyor-b

“Özgürlük vermekle ipleri salmak arasındaki farkı gerçekten biliyor muyuz?”

“Biz çocuklarımızı özgür yetiştiriyoruz.”

Bu cümle son yılların en popüler ebeveynlik sloganı hâline geldi.

Artık her evde minik bir birey, küçük bir düşünür, hatta zaman zaman evin CEO’su var.

Kahvaltıda ne yiyeceğine, tatile nereye gidileceğine, bazen de anne-babanın hangi diziyi izleyeceğine bile o karar veriyor.

Ne de olsa çocuk “özgür” yetiştiriliyor!

Ama durup sormadan edemiyor insan:

“Özgürlük mü veriyoruz, yoksa yönsüzlük mü hediye ediyoruz?”

Eskiden “çocuğum sözümü dinlemiyor” denirdi, şimdi “biz onun kararlarına saygı duyuyoruz” diyoruz.

Tabii o kararlar genellikle “brokoliyi çöpe atmak”, “ödevi yapmamak” ve “tablet eşliğinde akşam yemeği yemek” üzerine oluyor.

Ne büyük bireysel gelişim(!)

Elbette baskıcı ebeveynlik artık geride kalmalı.

Korkuyla büyüyen çocuk, cesareti öğrenemez.

Ama ipin ucu bu kadar gevşerse, çocuk özgür değil, “başıboş” büyür.

Çünkü özgürlük, sınırın varlığını bilerek yapılan tercihtir;

sınırı hiç tanımayan birinin yaptığı şey tercih değil, sadece “keyif” tir.

Özgürlük mü, Kontrolsüzlük mü?

Özgürlük; çocuğa kendi fikrini ifade etme, hata yapma ve öğrenme alanı tanımaktır.

Ama bazen bu özgürlük anlayışı, çocuğun sorumluluklarını reddetmesiyle karıştırılıyor.

Oysa özgürlük, her istediğini yapmak değil; yaptığı her şeyin sonucunu “üstlenebilme olgunluğudur.”

Bugün birçok ebeveyn, “çocuğum üzülmesin” diye her taşlı yolu süpürüyor.

Oysa düşmeden denge öğrenilmez, engel görmeden yön duygusu gelişmez.

Korkularımızla çocuklarımızın zorluklarla bağını kesiyoruz — sonra da şaşırıyoruz:

“Neden hiçbir şeye dayanamıyor, neden her eleştiride yıkılıyor?”

Geminin kaptanı kim?

Bazı evlerde roller tamamen karışmış durumda.

Ebeveyn rehber olmaktan çıkmış, “çocuğun kararlarını onaylayan bir danışmana” dönüşmüş.

Ama çocuk kaptan olamayacak kadar küçük; o gemiyi yönlendirecek tecrübesi yok.

Sonuç?

Rotasız bir özgürlük hissi ve ilk fırtınada savrulan bir kişilik.

Bir çocuğa “hayır” diyebilmek sevgisizlik değildir;

tam aksine, “evet” demenin değerini öğretmektir.

Disiplin, çocuğun iç sesine vicdan, yön ve denge kazandırır.

Onsuz büyüyen çocuklar, ileride en küçük hayal kırıklığında bile “neden kimse beni uyarmadı” diye sorar.

Özgürlüğün Kökü Sorumluluktur

Bir ağacın dalları ne kadar özgürce uzarsa uzasın, kökü sağlam değilse devrilir.

Çocuğun da kökü, ailede gördüğü sınır ve sorumluluklardır.

O sınırlar, onun kanatlarını kısıtlamaz; tersine, uçarken nereye konacağını öğretir.

Özgürlük, çocuğun koşabilmesi için bahçede alan açmaktır; başıboşluk, o bahçenin kapısını tamamen açık bırakıp yoğun bir trafiğin ortasında “koş yavrum” demektir.

Özgürlük, çocuğa kanat vermektir; ama o kanatların nereye kadar açılacağını öğretmezsek,

uçmakla savrulmak arasındaki farkı biz değil, hayat anlatır.

Kısacası,

“Disiplin özgürlüğün düşmanı değil, onun bekçisidir.”

Bekçisi olmayan özgürlük, kendi kapısını bile koruyamaz.

Ve evet…

Özgür bireyler yetiştiriyoruz.

Ama biri şu “özgür birey”e pijamasını giymesini hatırlatsın artık saat gece yarısını geçti.

 

 

 

 

YORUM YAP

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.