Şu anda piyasa verileri güncelleniyor. Lütfen kısa bir süre sonra tekrar deneyiniz.

İRAN VE KURBAĞALAR SENFONİSİ

sedat-memili-yeni-tasarim-3
Reklam

Cağdaş Cengiz ve Nadir Temeloğlu’nun birlikte sunduğu “Yalancının Mumu” programını izliyorum.

Program içinde, işgal edilecek ülkelerdeki bazı basın ve yayın organlarının, işgalcilerin sözcülüğüne soyunmaları konusu açıldı.

“Savaşlar sadece roketler ve bombalarla değil, yalanlarla da yapılıyor.”

İşte bu yalan üretenler, başlıyorlar:

“Ama İran, laik bir devlet değil, demokrasi yok, insan hakları vs. yok..”

Programı izlerken bende çağrışım oldu.

Biz ova memleketinin çocuklarıyız. Coğrafyamızda kış nazlıdır ama baharlar bahar gibi yaşanır. Süslüdür gökyüzümüz, yağmurlardan sonra gökkuşağını kolye olarak takınır. Yağmurlar, mahalle aralarındaki geniş arazilerde gölcükler oluşturur. Özellikle gündüzü yağmurlu geçen akşamlarda mehtap aydınlığında gölcükler siyah bir ayna gibi parlar.

Gölcükler birçok canlıya özellikle de kurbağalara hayat verir. Evimin çevresinde bulunan gölcüklerden kurbağaların vıraklamalarını dinlemek hoşuma giderdi.

Önce bir sessizlik dolar geceyi, tek bir kurbağanın sesi dolar:

“Vıraaaak! Vırrraaaak!”

Bir assolist ciddiyetinde olan bu girişle ardından bütün kurbağalar koro halinde vıraklamaya başlar.

Bir müddet sonra yeniden sessizlik; Assolist’in, vıraklamasına kadar…

Bu kurbağalar, doğadaki bütün seslere karşı duyarsızdır. Sadece kendi şeflerinin sesine programlanmıştır.

GÖLCÜKTEKİ KURBAĞA SESSİZLİĞİ

Filistin ve Gazze hemen hemen iki yıldır, Nazi Zulmünü aratacak nitelikle saldırı altında… Netanyahu, Hitler’e neredeyse rahmet okutacak. Özellikle de dünyada aktivist sanatçı olarak bildiklerimizde ses seda yok… Kuzey Buz Denizinde bir kutup ayısı ve yavrusu için, uçakları gemileri harekete geçiren sanatçılar, Yemen, Gazze, Filistin, Irak, Suriye gibi ülkelerin bombalanıp yağmalanmasına sessiz; gölcükteki kurbağa sessizliği

Sesi çıkanlar da bu vahşeti masumlaştırma derdinde…

Bu kez Kurbağalar şefi, farklı makamların notasıyla vıraklıyor:

“Ama İran’da laiklik yok…”

Ardından bütün üyeler, bütün olanakları ile kutsallaştırılan Laikliği anlatıp, İran’ın katlini vacip görecek, program, dizi, haber yarışına giriyorlar… Vıraklamalardan sonra oluşan gürültü içinde, “Hak, Hukuk, İnsanlık, Adalet” duyguları duyulamaz oluyor. Ve sessizlik…

Aniden geceye karışan bir vıraklama daha, aynı makam ve aynı tonda, aynı enstrümanlarla;

“İran’da demokratik ve insan haklarına saygılı bir yönetim yok…”

Bak sen!… Sanki bütün dünyanın demokratik ve insan haklarına saygılı yönetimleri inşa etmek görevine soyunmuş gibi…

Bu yönetimleri ne hale getirdiğiniz, Laos’a, Kamboçya’, Kore, Vietnam, Afganistan, Irak ve daha onlarca devletin “Kefensiz yatanlarına”, kaybolanlarına, yıkılmış ve parçalanmış ailelerine soralım…  Öğrenelim, sizin insan haklarından ne anladığınızı…

Ve çalgıdan sonra orkestra üyeleri diğer kurbağalar, demokrasi, insan haklarının kutsiyeti, ABD’nin büyüklüğü, Avrupa’nın medenileşmesi vs.. Koro halinde söylemlere geçiyorlar.

O izlediğimiz yalan ve dolanların gerçek şeytanı ve sahte peygamberleri, karşımıza bir insanlık dostu olarak çıkıveriyorlar… Aklı selim olanlar inanmasa da…

Orkesta şefi olan Kurbağa, hala devam ediyor:

“Ama İran’da kadın hakları…”

“Nükleer savaş başlıkları…”

(…) Bu şarkı her zaman söylendi… sadece kullanılacak devlete göre makam ve notaları değişti;

Cennet ülkelerin bahçeleri mutlaka kutsallaştırılan erdemlerle darmadağın edildi.

KURBAĞA YAĞMURU

Programı izledikçe kulaklarımda kurbağaların senfonisi çınladı durdu.

Bazen bu gölcükte toplaşan kurbağaları hazin bir son bekler. Bahar mevsiminin değişken iklim koşullarında, bir rüzgâr esiverir, oluşan küçük girdaplar, yerdeki yaprak, çerçöpler ile birlikte kurbağaları da kaldırıp, havada bir iki tur attırdıktan sonra başka bir yere atar.

Biz çocuk aklımızla bu olaya ‘Kurbağa yağmuru’ deriz. Bir oyun oynarcasına kurbağaları toplama yarışına girerdik. Ama çocuk aklı işte bizim oyunumuzun o kurbağalar için bir ölüm kalım savaşı olduğunu nereden bilebilirdik.

Afganistan’da ABD uçağı kalkarken uçağın içinde olanlar ile dışında kalanları görünce aklıma bunlar gelmişti.

Gölette kalanlar şanslı kurbağalardı, ama bir rüzgârla savrulanlar, uçakların tekerine yapışıp, yağmur gibi döküldüler.

Kurbağaların durumu belki doğanın ekolojisi içinde olağan bir konudur, ama Afganistan’da tekerden yağanlar bir insanlık trajedisidir.

*

Yazıya başlarken, Çağdaş Cengiz ile Nadir Temeloğlu’nun programda işlediği konuları yazmaktı düşüncem…

Ama maalesef yazı kendini bana böyle yazdırdı…

 

 

YORUM YAP

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.