Kötülüğün en büyük sponsoru: Düşünmeyen insan

Her kötü şeyin arkasında gerçekten “iyi bir sebep” mi var, yoksa biz mi öyle inanmak istiyoruz?
Kötülüğün ham hali genellikle kaba ve itici bulunur. Bu nedenle tarih boyunca insanlar onu estetik bir kılıfa büründürme ihtiyacı duymuştur. İşte burada devreye rasyonelleştirme kavramı girer: psikolojinin ifadesiyle “bilişsel uyumsuzluğu giderme”, felsefenin diliyle ise “ahlaki gerekçelendirme”.
Birey, yaptığı eylemi kendisine ve topluma açıklamak zorundadır. “Ben kötü biriyim” demek zor olduğundan, “Ben aslında iyiyim, ama koşullar…” demek çok daha cazip hale gelir. Böylece kötülük, bir “ödev”, bir “gereklilik”, hatta bir “erdem” gibi sunulur.
Makyavelci gelenek, “önemli olan sonuçtur” diyerek her türlü yolu mübah sayar — yeter ki hedef tutturulsun. Arendt’in “sıradan kötülük” dediği şey ise, insanların “Ben bir şey yapmadım, sadece emirleri uyguladım” rahatlığıyla vicdanlarını aklamasıdır.
Psikolojide bu durumlar, kişinin davranışlarını akla uygun göstermeye çalışması (rasyonalizasyon), suçu başkalarına yansıtması (yansıtma) ya da yaptıklarını küçümsemesi (minimizasyon) şeklinde açıklanır.
İnkârın mantıksız olduğu durumlarda rasyonelleştirme ile inkârın birleşiminden oluşan bir aldatma
Psikoloji bu tesisi bilimsel isimlerle anlatıyor. Mesela “bilişsel uyumsuzluk”: Yani “ben aslında iyi bir insanım ama kötü bir şey yaptım” çelişkisini çözmek için zihnimizin yaptığı akrobasi. Kısaca: “Kötülük mü yaptım? Aslında iyilikti o.”
Büyük yetki, sıfır sorumluluk
Felsefe cephesinde ise bahane repertuvarı daha görkemli. Augustinus’a göre kötülük, iyiliğin eksikliğiymiş. Yani yanlış yola sapınca aslında iyiye koşuyormuşuz (!). Machiavelli daha pratik: “Amaç kutsalsa, araçların günahı yoktur.” İşte size evrensel bahane! Kant ise hiç ikna olmuyor: Ona göre yalan söyleyip “ama bu özel bir durumdu” dediğiniz an, evrenin ahlak yasalarını kendi kafanıza göre güncellemiş oluyorsunuz. Büyük yetki, sıfır sorumluluk!
Gelelim Hannah Arendt’in ünlü kavramına: “Kötülüğün sıradanlığı.” Bu, kötülüğün aslında şeytani bir planla değil, çoğu zaman “emir böyleydi” veya “herkes yapıyor” diyerek sıradanlaştığını gösteriyor. Yani kötülüğün en büyük sponsoru, düşünmeyen insan.
Bugün trafikte, iş yerinde, siyasette veya aile içinde gördüğümüz her küçük kötülük, aslında aynı fabrikadan çıkıyor: “rasyonelleştirme bandı”. Kimi “ben mecburdum” etiketiyle, kimi “daha büyük iyilik” ambalajıyla, kimi de “herkes yapıyor” promosyonuyla pazara sürülüyor.
Sonuçta kötülük, çıplak biçimde değil; gerekçe, bahane ve ideallerin narin perdesi arkasında sahneye çıkar. Ve ironik olan şudur: İnsanlık tarihi, kötülüğün değil, kötülüğün gerekçelerinin son derece iyi düzenlenmiş ve korunmuş arşividir.
İyilik yapmak belki zordur ama kötülüğü haklı çıkarmak için bahane bulmak her zaman kolaydır.
Velhasıl, kötülük yapmayı düşünüyorsanız, bari gerekçeniz hazır olsun. Çünkü bu çağda kötülük değil, “gerekçesiz kötülük” tür ayıp sayılan.