Kutsal kitabı “İkra” , İstiklal Marşı “korkma” diyen bir milletin özgür bireyi olmak yerine, kul olmayı seçiyorsun… Hem de özgürlük adına.
Mutsuzsun değil mi?
Üstelik nedeni de sen değilsin öyle mi?
Hem de kendini yalnız hissediyorsun.
Tek tesellin bu bunalımın sorumlusunun sen olmadığın…
Çoğunluk için kabahatli, iktidar partisidir.
Bazıları için, yaşadığı yurt, ya da şehir… Ah şu kasabada olmasaydı?
Norveç’te doğmuş olacaktı ki, siz seyredin onu…
Bazıları için kabahatli, doğarken kendisine tayin edilen inancı, ya da seçme hakkı bulunmadığı akrabaları: Doğduğu ev, babası, annesi ne bileyim kaynanası… Hele şu elti var ya…
Herkes mutsuz; herkes yalnız ve herkes hayal kırıklığına uğramış durumda…
Ve hiç kimse kabahatli değil…
Bu yalnız kalış, hayal kırıklıkları ve mutsuzluklar da kabahati başkalarına yüklemeden çekilmiyor.
Hele şu iktidar partisi…
A ya da B partisi… Hiç fark etmez… İlkesiz, programsız, kökünden ayrı, dalından kopuk, güneşinden habersiz bir ağaç gibi…
*
Mesela ben hayatım boyu şöyle bir fotoğraf görmedim:
“Genç delikanlı, şalvarı çekmiş, elinde tırmık ya da orak, az önce sürdüğü tarlada yeni sahip olduğu yerli üretim traktörün üzerinde genç kızlara hava atmak için poz veriyor…
Hiç görmedim…
Ama aynı genci, lüks arabasının yanında, marka ceket, adını telaffuz edemediğim yabancı marka gözlük, elinde sigara afili poz verirken gördüm…
Siz de çok görmüşsünüzdür.
İşte, sarı öküzün verildiği andan söz ediyorum.
Bir camusun (manda) tek başına mandıra olduğu unutulup, tezeğinin bile kışlık yakıt ve duvar harcı olduğu hayvan sevgisinden söz ediyorum. Genetiği bozulmuş, ne olduğunu ve fıtratını unutan oyuncak canlılardan değil…
Kutsal kitabı “İkra” , İstiklal Marşı “korkma” diyen bir milletin özgür bireyi olmak yerine, kul olmayı seçiyorsun… Hem de özgürlük adına.
Ne kutsal kitabına saygılısın ne de İstiklal Marşı’na… Kulağını ve aklını kan emici eşkıyalara verip onların “Harca” emrine uyuyorsun. Üstelik özgürlük adına… Harca… Hep harca…
Üretme, harca… Hep harca… İster kendine, ister hırsına, isterse zevk için beslediğin canlılara harca… Marul tarlasına bina yap, üç kuruşluk altın için, toprağını talan ettir…
E, kabahatli kim? Başkaları.
Ben de karşımdakine göre başkayım… Yani ben, kendime göre kabahatli değilim ama başkalarına göre kabahatliyim.
*
İktidarın kabahati büyük diyorsun değil mi? Evet bana göre de kabahati büyük.
Ama iktidar, daha ilk döneminde rengini belli etti. “Ülkeyi şirket gibi yöneteceğim” dedi. Böylelikle milletvekilleri ikiye ayrıldı, Birincileri ülkeyi ideolojik olarak gericiliğe götüren, ikincilerde şirketin hissedarı olarak şahsi ikballerine bakanlar.
İdeolojik gerici öncüler, sayısal çoğunluğu ikinci gruptan elde ettiler.
Bunun adına demokrasi ve halk iradesi dediler.
Zengin olmak isteyenler, devleti soyma sırası kendilerine gelir umuduyla soyguna ses çıkarmadılar.
Eyvallah kabul… (Ne kabulü, hiç de kabul değil, yazı gereği bunu söylüyorum)
Peki, buna kim karşı koyacak? İktidara alternatif olacak muhalefet partisi mi?
Ona da bakalım…
“Adam” çaycı olarak parti merkezine adımını atmış, şimdi 289 adet dairesi ve 7 adet villası olduğundan söz ediliyor. Bunu da kamuoyu tesadüfen öğreniyor. Bunun hesabını soracak bir mercii yok. (belki de olacak)
Din inancını kullanarak memleketi soyanlarla mücadele edecek olan Atatürk’ün partisinin milletvekilleri bu mu? Atatürk adını kullanmayın bari.
İktidar Partili, şahsi çıkarı uğruna dininden verdiği ödünü, muhalefet partili Atatürk ilke ve inkılaplarından veriyor.
Kendi milletvekiline bunun hesabını sormayan bir muhalefet, iktidarın yolsuzlukları ile nasıl mücadele eder?
Ne bu iktidar mensupları ile camiye gidilir ne de Atatürk’ü satanlarla aynı kareye girilir.
Kabahat herkesin kardeşim…
Hepimizin… Hepimiz kabahatliyiz.
Aramızda günahkâr olmayan vicdanı temiz olanlar da elbette var. Aramızda Atatürk’ü satmayan ona yürekten inanan elbette var…. Bu Kıssam onlar için gelsin.
Evinizin bahçesinde gölgede otururken serinlikte tatlı bir uykunuz gelir. O sırada karınca yuvasına giden güzergahta olduğunu fark etmemişsinizdir. Ayaklarınız ve bacaklarınıza karıncalar dadanır birkaç tanesi de ısırır. Siz o telaşla uyanınca elinizle veya bir bezle vs. karıncalara vurmaya başlar sonra da kendinizi korumak için yığının üzerinde tepinirsiniz. Aslında sizi ısıran birkaç karıncadır siz hangisinin ısırdığını bilmeden onlarcasını tarumar edersiniz…
Günahkârlaralar göz yumduğu için (bilerek ya da bilmeyerek), günahı olmayanlar da bedel öder.
Yargıç ve savcılar o yüzden var. Adalet o yüzden kutsal… Günahkâr olanla olmayanı ayırmak için…
O yüzden adaleti kaybeden devlet, devlet olmaktan çıkar…
*


