

Bilim insanlığı mı yoksa siyaset mi, sorusu sorulduğunda verilecek cevabın çoğunluğunu ‘Bilim İnsanı’ cevabı oluşturacaktır. Çünkü bilim insanı, insanlık evriminin en son aşamasıdır. Herkese nasip olmayan bu unvan, azim, gayret ve çok çalışmak ister.
Oğuz Atay, “Bir Bilim Adamının Romanı’ adlı eserinde hocası Prof. Mustafa İnan’ın hayatını anlatır. İbretlik bir yaşam öyküsüdür.
Çok zor şartlarda eğitimini tamamlayan ve dünyada saygın bir bilim adamı olarak bugün bile adından söz edilen Türkiye’nin yetiştirdiği bir değerdir Mustafa İnan.
Mustafa İnan, özellikle Side’de çok sevilen ve Manavgatlıların manevi hemşehrimiz dediği bir isimdi. Eşi, Türkiye’nin ilk arkeoloğu Jale İnan’ın ismi verilen park hemen belediyenin doğu çaprazında bizlere gülümsemektedir. Side’nin dünya sahnesine çıkmasında Jale İnan’ın payı çok büyüktür.
Biri bilimi diğeri ise siyaseti tercih etti
Mustafa İnan dönemin en güçlü lideri Cemal Gürsel tarafından siyasete davet edilmesine ve hatta Eğitim ve Bayındırlık Bakanlığı teklifleri yapılmasına rağmen her seferinde ‘Hayır!’ demiş ve bilimin insanlığa yararının siyasetten daha önemli olduğunu vurgulamıştır.
Bilim insanının siyasetin o pis çukurunda boğularak, metastaza uğratılmasının ülkeye bir yarar getirmeyeceğini çok iyi biliyordu Mustafa İnan.
Nitekim Mustafa İnan’ın bu öngörüsünü 90’lı yıllarda Prof. Erdal İnönü’ye siyaset sahnesinde yaşattıklarıyla görmüş olduk. Dünyanın en saygın Fizik profesörlerinden biri olan Erdal İnönü’nü ile nasıl alay edildiğini üzülerek gördük, yaşadık.
Yaşamları paralellik gösteriyor
Oğuz Atay’ın hocasının biyografisini anlattığı romanı okuduktan çok kısa bir süre sonra tanıdım, Op. Dr. Niyazi Nefi Kara’yı. Yaşamlarının kesitlerinde benzeşmeler vardı. Her ikisi de zor şartlarda okumuş ama her türlü zorluğa karşı başarmışlardı. İdealisttiler.
O çok sevdikleri ülkeleri, bayrakları ve milletleri için tüm varlıklarını fakatsız ortaya koymaktan çekinmemişlerdi.
Ama arada bir farka vardı; Biri bilimin yolunda giderken, diğeri maalesef siyaseti seçmişti. Bilim insanlarının son elli yıldır siyasette nasıl yozlaşmak zorunda bırakıldıklarını üzülerek, kahrolarak, acı çekerek takip ediyoruz.
“ Halk istemeli, ilçe başkanları açıklama yapmalı”
Manavgat Belediye Başkanı Op. Dr. Niyazi Nefi Kara’nın basın toplantısını ekrandan izlerken aklıma geliverdi bunlar. Yaklaşık 90 dakika süren toplantının zaten 30 dakikası Manavgat’ın en önemli sorunlarından biri gibi görünmesi istenen Manavgat Belediyespor’a ayrılmıştı. Diğer 60 dakikada ise sokağın günlerdir konuştuğu müfettiş, sivrisinek, su, bozuk yollar, festivallere getirilen eleştiriler, projeler vb. konular üzerine oldu.
Başkan Kara, tüm sorulara çok fazla ayrıntıya girmeden cevaplarını kendince verdi. Ancak açıklamaları esnasında birilerine mesaj vermek istercesine öyle saptamalarda bulundu ki, Acaba yanlış mı duydum diye videoyu ileri geri sardım durdum.
“Ben elimden gelen tüm çabayı gösteriyorum. Manavgat için çalışıyorum. Ama halkımızda bu sorunlar karşısında istemeli. İlçe başkanı, başkanları, muhtarlar bu konularda açıklamalar yapmalı.”
‘Biz biriz birlikte yöneteceğiz’ sloganının teması başkanın söyledikleriyle aslında paralellik gösteriyor. Ancak bu sloganın vücut bulması için kimseleri ötekileştirmeden, birlikte hareket etme mekanizmasını organize etmek gerekir. Ayrıca neye karşı çıkılması gerektiğinin de bilinmesi şarttır.
Örgütlü bir yapı oluşturmak yerel iktidarın görevidir
İnsanlar bilmedikleri bir konuda kime, nasıl tepi verebilir ki? Bu örgütlü yapıyı oluşturmak, yerel iktidarın görevidir. Ulualan, Sorkun Çamlığı ve Ilıca Cezaevi örneğinde olduğu gibi.
Sonuçta Manavgat Belediyesi’nin sosyal medyasından takip ettiğimiz bilgileri canlı olarak başkanın ağzından dinlediğimiz bir basın toplantısı oldu.
“Halk seçti, halk görevden alır”
Bir meslektaşımızın ‘görevden alındınız mı?’ sorusuna verilen ‘Beni halk seçti, halk görevden alır’ cevabı da toplantının özeti gibiydi.
Ne diyordu Prof. Mustafa İnan:
- "Gerekince öfkelenebilirsin, haksızlığa karşı çıkabilirsin. Ama bu öfke bir işe yaramalıdır. Öfkelenirken, içinden kimseye kızmamalısın. Doğru bildiğin şeyler adına öfkelendiğini bilmelisin. Kendi adına ve kendini tatmin etmek için ayağa kalkarsan, duyarlı bir insan olarak sonra çok üzülürsün. Benim temkinli ve soğukkanlı olduğumu söylerler. Oysa ben de kızardım; ama insanlara değil, kavramlara soyut şeylere öfkelenirdim: Öğrencilerime değil, tembelliğe ve ikiyüzlülüğe ve fırsatçılığa ve samimiyetsizliğe ve kopyacılığa kızardım."
* Fotoğraf kaynak O. Tekin. Yıl 1948-1949 Side. Adnan Pekman-Mustafa İnan-Jale İnan