Hayalleri Unutulmuş Eşyalar Gibi Ortada Kalmadı (*)

0

Eczacı Mehtap Öz, her koşulda insan kalmayı başarabilen özel bir kişilik. ‘Hayat Sesleri’ başlıklı ilk öykü kitabındaki öyküleri tekrarlayarak okurken vardım bu kanıya. Yaşamı insan, sevgi, doğa ve vefa dörtlemesine endekslemiş ve gelecek günlerde edebiyat camiasında hak ettiği yeri alacağından şüphe duymadığımız çiçeği burnunda yazarımız Mehtap Öz,  yaşarken ölümsüzlük ruhuna erecek olanların ilk sırasında yer alacağı kesin bir yetenek.

Yaşarken ölümsüzlük ruhuna erenlerden biri olduğu için benim içinde yaşadığım çağ ile kavgamı algılıyor ve ıstırap içinde kıvranan ruhuma şefkatle dokunuyor.

Hayat Sesleri, yitik hayatlarımızın mezarlığında ölülerimizle birlikte yaşadığımızı şimdi daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Unuttuğumuz vefa kavramı duygusunu hatırlatıyor.

Unuttuklarımızı Bize hatırlatıyor

Onun gibi yaşam serüvenlerini tamamlamış ruhu ölümsüzlük mertebesine ermiş yaşam bilgelerini okuyunca yalnız olmadığımı anlıyorum. Onun yazma amacı da unuttuklarımızı bize yeniden anımsatması değil mi?

Biz birey olarak kendimizi tanımıyoruz. Kendimiz ile kişiliğimiz arasındaki mesafe giderek büyüyor ve zamanla aşılması zor bir uçuruma dönüşüyor içimizde. İçimizdeki uçurumdan sesleniyoruz kendimize/ sevdiklerimize.

Bu duygu yoğunluğu içinde yazmanın kendisi için bir cehennem olup olmadığını sordum?

 

  • Ben yazar olmadığım için yazmayı bir cehennem olarak düşünmüyorum. Yazmak benim için bir cennet. Zaten insanları görmek istediğim yer de orası. Hayata hep olumlu yönleriyle baktım. Üzüldüğüm, kırıldığım anlar olmadı mı? Elbette oldu. Ama sonuçta insanız. Yaşama dair ne varsa hayatın içinde onu yaşıyoruz bu kaçınılmaz bir sonuç. İnançlı bir insanım o yüzden yaratılanı severim, yaratandan dolayı.

 

Mehtap Öz Kendisini Çoğaltanlardan

 Yazma düşüncesinin serüvenini merak etmiyor değildim. Öyle ya bir insan, içinde kabaran duygular toplamını bir şekilde dışa vurmak ister. Bu aynı gökyüzünün altında yaşayan insanların ortak sorunudur. Kimisi kendi içine kapanır, kendini yalnızlaştırır. Kimisi de insan ruhuna şifa olur. Yazarak, paylaşarak kendisini çoğaltır. Mehtap Öz kendisini çoğaltanlardan.

 

  • Okuma alışkanlığını çok küçük yaşlarda edindim. Bu konuda aileme minnettarım. Çok büyük desteklerini gördüm. Beni okumam ve yazmam konusunda sürekli teşvik ettiler. İlkokul 4. Sınıfta o zamanlardaki adıyla Verem Savaş Derneği bir kompozisyon yarışması düzenlemişti. Bende katıldım, yazım beğenildi ve birinci seçildim. Yazımın ödül alması beni çok mutlu etmişti. Yazabilirim dedim ve yazmaya başladım.

 

Kendine Özgü Bir Yazı stili Var

Mehtap Öz’ün kendisine özgü bir yazı stili var. Kalıplaşmış cümleler kullanmaktan kaçınıyor. Devrik cümlelerin bazı öykülere çak daha farklı anlamlar kazandırdığını söylüyor. Ama bunu da bilinçli yapmadığı dile getiriyor. Yazı yazma özeliğim budur diyor.

 

  • Bir yazıyı kaleme alırken içimden geldiği gibi yazıyorum. Süslü- püslü kelimelerle yazının içeriğini abartmamaya çalışıyorum. Anlaşılabilir olmaya özen gösteriyorum. Ayşe, Ahmet, Mehmet, Fatma’nın günlük konuşmalarının dışına çıkmamaya gayret ediyorum. Onlarla empati yapabilmek sanırım benim en büyük özelliğim. Zaten bir yazıyı, bir öyküyü, bir romanı güçlü ve etkili kılan halkın kendisi değil midir? O yüzden halkın konuştuğu dil ve o dilin oluşturduğu edebiyat, çoğunluk tarafından benimsenmiş bir görüştür.

Kendisi her ne kadar ısrarla, ‘ben yazar değilim’ dese de; ben onu eczacılığının yanında hep yazar olarak tanımlayacağım. Mehtap Öz ile eczanesinde yaptığım bu kısa söyleyişi de aslında sorulacak çok daha soru vardı. Ama dedim ya o, yazdığı öykülerle ruhumuza şifa dağıtırken, gelen hastalarına da şifa dağıtmakla uğraşırken fazla zamanını almak istemedim.

Hayat Sesleri kulağımıza fısıldamaya devam edecek. Sabırsızlıkla ikincisini bekliyoruz.

(*) Başlık: Hayat Sesleri kitabındaki ‘TAKSİ’ başlıklı öyküden esinlenerek atılmıştır.