Site icon Manavgat Gerçek

BUGÜN 1 MAYIS…

İnsan olmamın hakkına ve doğanın bağışladığı cennetime dokunmayın; öte dünyanın cenneti, huri ve gılmanları sizin olsun; istiyorsam namerdim…

Mayıs Bahar Şenlikleri;

Henüz kilitlerin keşfedilmediği için hırsızlıkların yaşanmadığı;

Mülkiyet duygusu olmadığından sınırların hayatları bölmediği, bu nedenle askerlerin ve savaşların olmadığı;

Din adamlarının, yönetime yaranarak varlıklarını sürdürme ahlaksızlığını öğrenmediğinden, tapınakların inşa edilmediği,

Yöneticilerin yetkilerine dayanarak halklarını soymayı düşünmediğinden dolayı polis teşkilatının kurulmadığı dönemlerdi.

Yani, “sahip olma” ve “sahip olduklarını kaybetmeme” korkusuyla dünyanın cehenneme çevrilmediği o altın yıllarda kutlanırdı.

Esasında, insanlık tarihinin bahar şenlikleri bayramıdır…

Hasat şenlikleri olarak da anılabilir.

Ağaç – ruhun yani doğanın insan ruhuyla birleşmesi şeklinde ortaya çıkmıştır.

Rahipsiz, tapınaksız, kuralsız ve bütün kötü niyetlerden arınmış olarak…

Mayıs Şenlikleri, insanlığın kendi ruhunu ve özünü keşfederek, kış sıkıntılarına katlanmasının armağanı ve gelecek mevsime hazırlığının bayram törenleridir.

KUTSALLIĞI ÇALDINIZ

Mayıs Bahar Şenlikleri ;

Henüz kilitlerin keşfedilmediği için hırsızlıkların yaşanmadığı;

Mülkiyet duygusu olmadığından sınırların hayatları bölmediği, bu nedenle askerlerin ve savaşların olmadığı;

Din adamlarının, yönetime yaranarak varlıklarını sürdürme ahlaksızlığını öğrenmediğinden, tapınakların inşa edilmediği,

Yöneticilerin yetkilerine dayanarak halklarını soymayı düşünmediğinden dolayı polis teşkilatının kurulmadığı dönemlerdi.

Yani, “sahip olma” ve “sahip olduklarını kaybetmeme” korkusuyla dünyanın cehenneme çevrilmediği o altın yıllarda kutlanırdı.

Bir demet tahılın, bir avuç toprağın, bir damla alın terinin kutsandığı cennet dönemler…

Yalansız,

            Dolansız,

                        Tapınaksız,

                                   Hükümdarsız dönemlerdi.

Para sizin olsun, o anlayışa sahip olduğumuz dönemleri nasıl vereceksiniz?

İyi miydi?

Şüphesiz ki şimdi yaşanan dünyadan daha iyi yıllardı.

Bahar, tam anlamıyla bahar; insan tam anlamıyla insandı.

Oktay Akbal, “Önce ekmekler bozuldu” diyordu… Katılmıyorum.

Din adamı, hükümdarı, yargıcı, öğretmeni bozulmayan bir toplumda ekmek bozulamaz.

Daha çoğuna sahip olma ve sahip olduklarını koruma ile başladı, baharın da ekmeklerin de bozulması.

TANRILAR DİLE GELSE

Her medeniyetin Tanrısı yeniden dile gelip de:

“Fakirliğinizin nedeni ben değilim; sizi soyanlardır”

Mutsuzluğunuzu neden, ben değilim;

Neşenizi ben çalmadım…

Sabah türkülerinize ben el koymadım.

Bana inanın ey insanlar,

Hakkınızı ben yemedim… ” derse, hangi din adamının savunacağı bir kaç kelime olur.

Doğa, insan çaba ve emeklerinin hakkını bereket ve neşe olarak verir.

Hükümdarlar, bu bereket ve neşeye el koyar.

Üstelik buna kader diyerek, gökyüzünü sorumlu olarak gösterir.

Gökyüzündekinin parmağı yok ki; gözüne soksun.

Gökyüzündeki adına mallara el koyan ile

Gökyüzü adına hareket ettiğini iddia edenler

Ve bu ikisini korumak için görevlendirilen silahlı birlikler dünyayı cehenneme çeviren zebanilerdir.

Bunların ruhunda adalet olsaydı, zaten öldükten sonra cenneti aramaya gerek kalmazdı; çünkü o zaman dünya cennet olurdu.

Yaşarken cennetimizi elimden alıp, öldükten sonra vermeyi taahhüt eden zebanilerin egemenliğinde yaşıyoruz.

CEHENNEME İNANMAZDIM

Önceleri cehenneme inanmazdım;

Şimdi bakıyorum da; Atlantiğin ötesinden, Tanrı’nın verdiği görevi yapmak kaderimdir diyen, bir şeytan, dünyayı kana buluyor.

Ve yeryüzünün en kutsal mekânının bulunduğu toprakların kralları ile kol kola dünyayı cehenneme çeviriyorlar.

Kendini korumak için camiye kaçan Iraklı’yı, deniz yoluyla dünyanın öte tarafından gelen paralı kiralık katil kafasına sıkıp öldürüyor.

Ve bunu da “Barış”, “özgürlük”, “demokrasi” adına yapıyor.

Ahlaki anlayıştan yoksun bazıları da bilmem kaç yüz bin lira aylık maaşla çıkıp, yutkunurken boğazına su kaçarsa orucun bozulup bozulmayacağını anlatıyor.

Esas cehennem, bu insanlarla aynı havayı teneffüs etmekmiş; bunu öğrendim.

Açların oylarıyla zenginlerin seçildiği bir demokrasi olur mu? (Not, zengin düşmanı değilim, keşke ülkemin her ferdi zengin olsa)

BU DÜNYADAKİ İNSAN HAKKIMA VE CENNETİME DOKUNMAYIN

ÖTE DÜNYANIN CENNETİNİ VE HURİLERİNİ İSTİYORSAM NAMERDİM

Doğanın insanlara bağışladığı bereketi çalanlara karşı bir hak arama bayramına dönmüştür 1 Mayıs.

Dilerim, hak aramanın ihtiyaç olmadığı günleri elbette görmeyeceğim; ama ütopyam bu olacaktır.

Bana hakkımı verin, bu dünyada Tanrı’nın bana bağışladığı cennetime dokunmayın… O zaman bu hakların ve cennetin hepimize yettiğini göreceksiniz.

Fazladan, öte dünyanın cenneti, huri ve gılmanları sizin olsun… Ben istiyorsam namerdim.

*

Bir Bahar ayı idi Misis Köprüsü’nün yanındaki ağaca çıkıp, çılgınca akan Ceyhan Nehrini seyrettim. O zaman yazdığım yazıyı paylaşıyorum:

ORADAYDI…

Oradaydı çocukluğum. / Akan bir ırmağın üzerine yatan dallarıyla o dut ağacında.

Torosların eteğinden sürüklediği çamurları Çukurova’nın verimli toprağıyla buluşturan,

Bağıran, / Çağıldayan

Asi bir çocuk ruhu gibi kabına sığmayan Misis deresindeydi.

Yeşil ile kahverenginin öpüştüğü köprüye yarenlik eden bir dala çıktım.

“Çocuktum ufacıktım / Top oynadım acıktım”  der şair.

Oysa çocuk değildim. Top da oynamadım.

Ama o gün o ağaca çıktım. / Üstelik acıkmadım. Çay içtim.

Dutu yedim dalından kopararak, / Zamanla yarışırcasına akan dereye bakarak.

Ne çok damla vardı akan suda. / Koşarak, ezilerek, bağırarak

Ne çok anı akmış yaşamda.

Kahveci daldaki herife bakıyordu; Deli herif delicesine suya…

Birbirleri için “deli mi ne diye aynı şeyi düşünerek.

Su bunlardan habersiz akıyordu. / Dün… Bugün… Yarın…

Kahveci, daldaki deli herifle aynı yazgıyı paylaşacak, su bunlardan habersiz hep akacak.

Kahveci herife, / Herif, akan yaşamına acıyacak.

Bir de çocuk göründü ağacın altında, dağınık saçları ve hınzır gülücüğüyle…

“Amca sen çocuk musun?”

Keşke olabilseydim.

“Çocuk değilim, ama çocukluğum bu dalda kaldı.”

“Orada dut var amca.”

Öyle, ne bilsin çocuk kaybedilmiş çocukluğu.

Sonra düşündüm. Çocukluk kaybedilmez ki… Çalınır.

Sonra birileri bir yerde bırakır çalmış olduğu çocukluğu. Biz onu buluruz.

Bazen bir misketin, bazen çok çokçunun önünde, bazen de dut ağacının dallarında.

Oradaydı çocukluğum. Bana ait olmayan çocukluğumu benden başka gören yoktu.

Şu an sokaklarda, kendi çocukluğundan başka çocukluğu göremeyen milyonlarca insan…

Çocukluğum oradaydı… Dut ağacında ve çocuk gözlerinde

Bugün 1 Mayıs…

Exit mobile version